Sayfalar

9 Aralık 2011 Cuma

Romeo ve Juliet - Bir Tiyatro Klasiği

İzmir Devlet Tiyatrosunun 8 Aralık 2011 tarihinde Karşıyaka Ragıp Haykır sahnesinde, Malcolm Keith Kay'in yönetiminde sahneye koyduğu, William Shakespeare'in unutulmaz eseri Romeo ve Juliet oyununa F-21,23 koltuklarında Burcu'yla beraber izledik.

Oyunun kitabının bir kısmını okumuştum önceden. Oyuna dair üç aşağı beş yukarı bir fikrim vardı. Aşkların nasıl geliştiği hangi zorluklarla karşılaştıkları, ailelerin düşmanlığı. Oyunu genel olarak pek beğenmedim malesef. Kafamda oynattığım oyun izlediğimden çok daha güzeldi ama gene de oyunda emeği geçen herkesi takdir etmek lazım. Gelelim oyunun kısa bir özetine ve sahnelerle ilgili düşüncelerime.

Oyun Capulet ve Montague ailelerinin uşaklarının çatışmasıyla başladı. Bir mikrofondan gelen ses bir oyuncunun sesi derken bağrışmalardan pek bir şey anlaşılamadı malesef.

Oyun biraz daha ilerleyince karşımıza sarhoş Romeo çıktı. Oyunun en güzel sahnelerinden birisiydi bu bölüm. Romeo, Romeo'nun kuzeni Benvolio ve onların en yakın arkadaşı Mercutio'nun bir arada olduğu sahneler gerçekten çok keyifliydi.

Capuletlerin evindeki maskeli baloda gördük ilk kez Juliet'i. Bir kafesin içinde bir melek gibi aşağı indi Juliet. Kafes ilk başta çok hoş bir öğeydi ancak oyunun devamında Juliet'i hep o kafesin içinde gördüğümüz için Juliet'ten pek tat alamadım. Kafesin demirleri oyuncunun görüntüsüyle aramıza girmesi oyunun tadını kaçırdı biraz. Kendimi Juliet'in sahnelerinde hiç oyunun içinde hissedemedim.

Oyundaki en iyi oyunculuklardan bir tanesi rahip rolünü canlandıran kişiydi. Kimin kimi canlandırdığını bulamadığım için o değerli oyuncumuzun adını yazamıyorum malesef. Mimikleriyle, hareketleriyle izleyiciyi kendine bağlamayı başardı. Oyunda onun olduğu sahnelerde gözüm hep ondaydı. Bir diğer beğendiğim oyuncu ise Romeo'nun kuzeni Benvoli rolündeki kişiydi.

Oyunda anlamadığım bir şekilde sahne geçişlerinde gereksiz çatışma sahneleri koymalarıydı. Işıklar karardığı anda patlayan silahlar, silahların patlamasından kaynaklanan rahatsız edici bir toz dumanıyla ve sis makinasının çalışmasıyla seyirciler bazen zor durumda kaldılar.

Oyunun ilk perdesinden genel olarak memnun kaldım. İkinci yarı küçük bir hayal kırıklığı yaratmadı değil bende. İkinci yarıda bir koşturmaca vardı ortalıkta. Sanki birisi oyunu şu saate kadar bitirmezseniz yakarız sizi dermiş gibi sahne geçişleri tam tamamlanmadan oyunun hareketlenmesi, olayların zaman olarak sıkıştırılması ben de bir bitse de gitsek havası uyandırdı. Bu koşturmaca oyun bitip oyuncular selam verirken de devam etti. Işıklar karardı oyuncuların bir kısmı selam verdi daha yüzlerini göremeden gittiler, üst sahnede aileleri canlandıran oyuncular selam verdi onları da göremeden gittiler. En son Romeo ile Juliet selam verdi onlar diğer oyunculara nispeten daha uzun kaldılar ve oyun bitti.

Çok fazla tiyatroya gitmeyen biri olduğum için yorumlarım, izlenimlerim ne kadar doğrudur bilemiyorum ama kendimi oyunun havasına bir türlü sokamadım. Bir soğukluk vardı oyunda, bunda yukarıda da bahsettiğim gibi kafesli bir oyun olmasının etkisi olabilir, bir de oyunda iki katlı sahne kullanılmıştı. Oyun asma üst katlarda oynandığında hem oyuncuların kullanabileceği alan dardı hem sahne boş kalıyordu, hem de seyirciye bir uzaklık vardı. Oyunun zeminde oynandığı kısımlar daha samimiydi bir yakınlık vardı. İkinci yarının daha çok üst tarafta oynandığı için ikinci yarıdan daha az zevk almış olabilirim.


Ne iyi ne kötü bir oyundu. Bir kaç değişiklikle çok daha etkileyici olabilirdi.

Bu Blogda Ara