Sayfalar

24 Haziran 2013 Pazartesi

Demirkırat Belgeseli

Demirkırat Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Bülent Çaplı tarafından hazırlanan. Demokrat Parti'nin iktidara gelişini, Demokrat Parti dönemini ve 27 Mayıs Darbesini anlatan bir belgesel. Dönemi anlamak ve bir fikir sahibi olmak için izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.


Bölüm 1: Şef



Bölüm 2: Doğuş




Bölüm 3: Zafer



Bölüm 4: İktidar



Bölüm 5: Kriz



Bölüm 6: Baskı



Bölüm 7: İsyan



Bölüm 8: Darbe



Bölüm 9: Ada

https://www.youtube.com/watch?v=tbAjZbHiI8I

Bölüm 10: İdam


 2. bölüm https://www.youtube.com/watch?v=7L81_tWNy1o

geçmişimizin günümüze ışık tutmasını dilerim.

23 Haziran 2013 Pazar

3 Kasım 2002 Seçimlerinde Seçim Barajı %3 Olsaydı Ne Olurdu

Seçim barajını. AKP'nin gerçekten % kaç oy aldığını tartıştığımız merak ettiğimiz günlerde biraz eskiye dönmek istedim ve büyük bir kriz sonucu erken seçime gidilen 3 Kasım seçimlerine bakmak istedim.

Çoğu partinin %10 barajına takılması sonucu gelecek 10 yılı şekillendirecek, 1945 yılından beri ilk defa 2 parti temsil edildi.

Seçime katılım oranının %80 olduğu seçimlerde 

AKP %34'lük oy oranıyla mecliste 363 sandalyeye sahip oldu meclisin %66'sına sahip oldu.

- - Tek başına bu veri bile seçim barajının ne kadar antidemokratik bir yöntem olduğunu gösterir. - -

Meclisteki 2. parti de %19'luk oy oranıyla Deniz Baykal'ın CHP'si oldu. CHP de mecliste 178 sandalyeye sahip oldu meclisin %32'sini oluşturdu.

İlginç bir veri daha vereyim. CHP'nin aldığı oy sayısı, meclis dışı kalan partilerin aldığı toplam oy sayısından daha azdı.

Türkiye %34 ve %19 oy alan 2 parti tarafından temsil ediliyordu.

Bir başka deyişle Türkiye'nin %60ı mecliste temsil edilmiyordu.



Toplumun %60ının temsil edilmediği bir demokrasi nasıl bir demokrasidir!!!!

Bu sorunlardan yola çıkarak o zaman yapılan seçimlerde seçim barajını %3'e indirdiğimizde ne olurdu diye merak ettim ve D'Hondt metoduna göre meclisin nasıl şekilleneceğini araştırdım. Bu araştırmamın sonuçlarını sizlerle paylaşmak isterim.

AKP -------- %34.3 oy oranı ile 207
CHP -------- %19.4 oy oranı ile 117
DYP -------- %9.5  oy oranı ile 57
MHP ------- %8.4  oy oranı ile 50
Genç Parti - %7.2  oy oranı ile 43
DEHAP ---- %6.2 oy oranı ile 37
ANAP ------ %5.1 oy oranı ile 30

ve 9 bağımsız milletvekilimiz ile 22. dönem millet meclisi oluşacaktı.

Seçim barajının %3'e indirilmesi bile toplam kullanılan oy sayısının %90'ı (toplam seçmen sayısının %72'si) mecliste temsil edilmesini sağlayacaktır.



Özetleyecek olursak 2002 seçimlerinde seçim barajı %3 olsaydı %90'lık bir temsiliyetle 7 parti ve bağımsızlardan oluşan bir meclis görebilirdik.
Seçim barajının %3 olsaydı %90 temsiliyet ile bu sandalye dağılımı oluşacaktı.

Gerçekte olan iste toplumun yarısından az bir kısmının temsiliyle oluşan ve Türkiye'nin gelecek 10 yılına yön veren 2 partili meclis oluştu.


2002 Seçimleri sonrası oluşan meclisin sandalye dağılımı



Düşünseniz Cem Uzan'lı Devlet Bahçeli'li, Tansu Çillerli bir meclis ne kadar hareketli olurdu.


Not: bu yazı seçim sonuçlarına göre %3 barajı uygulanarak yazılmıştır. Seçim öncesi dönemde baraj %3 olsaydı TKP,  BBP, Saadet Partisi, DSP, YTP gibi partiler barajı geçme ihtimalleri olacağı için daha fazla oy alabilirdi. Bu ihtimaller göz ardı edilmiştir.

AKP ve Gerçek Oy Oranı

Yalan: AKP Türkiye'nin %50'sini temsil ediyor.
Gerçek: AKP geçerli toplam oy sayısının %50'sine sahip.

Toplam geçerli oy sayısı 42.941.763 iken AKP'nin aldığı oy 21.399.082 yani AKP toplam geçerli oyların %49.83'üne sahip olmuş.

Toplam seçmen sayısına baktığımız zaman ise toplam seçmen sayısının 52.806.322 olduğunu görüyoruz. AKP'nin oylarını toplam seçmen sayısına oranladığımız zaman AKP'nin %40.52'lik bir oy oranına sahip olduğunu görüyoruz.

Kısaca özetliyecek olursak AKP toplam seçmen sayısının %40'ını temsil ediyor.

Kaynak: http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/2011MilletvekiliSecimi/gumrukdahil/gumrukdahil.pdf

22 Haziran 2013 Cumartesi

Halkını Tanımayan Halk Partisi - Yakın Tarihten Bir Kesit

Tarihimizi bilmek, anlamak; günümüzde yaşanan olayları anlamak, geçmişte yaptığımız hatalardan ders almak önemlidir. Tarihimizde yaşanan olaylar bizi fikirsel ve davranışsal olarak etkiler. Siyaset politika da aynı şekilde etkilenir.

Yakın siyasi tarihimizle şimdiki yaşanan olaylar arasındaki en göze çarpan benzerlik Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin mecliste bulunduğu yıllardır. Cüneyt Arcayürek Açıklıyor adlı yazı/kitap dizisinin "Demokrasinin İlk Yılları 1947 - 1951" adlı ilk kitabından kısa bir alıntı yapalım.

"CHP'nin ağır, durgun, yerinden oynaması güç örgütüne egemen olan hava ile DP'ye hizmet veren yerel insanların tutumu arasında büyük ayrım göze çarpıyordu. DP örgütünün hemen her kesimi, halkın içinden çıkan insanlardan oluşuyordu. CHP örgütü iste, daha çok o yörenin maddi ve manevi egemenliğini ele geçirmiş kişilerden."

Görüyoruz ki o yıllarda da şimdilerde olduğu gibi adında HALK olan bir parti kendi HALKına ne kadar uzak.

O yıllarda halkından, basından uzak kalmanın bedelini fazlasıyla ödeyen CHP son yıllarda da aynı hatayı yapıyor.

Gene aynı kitaptan kısa bir kesit yapalım.

"Gümüşhane seçimini büyük oy farkıyla yitirdi CHP. Yitirmesi de doğaldı. Sandık günü, DP'liler hastalarını, yatalak ihtiyarları bile sırtlarına vurup, "tek oy, oydur." mantığıyla sandık başlarına taşımışlardı."

Cüneyt Arcayürek, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde halktan, basından ne kadar koptuğunu da çok güzel anlatmış.

"Saatine baktı, gözlerini açtı: "Bu saatte yemek yemediniz mi hala ?" diye soru.
Yanıtladım.
"Peki ne zaman yiyeceksin yemeğini ?"
"İş bitince efendim."
"Ne kadar sürer işin bitmesi ?"
"Bir iki saat sürer. Eğer şehirlerarası, Ulus'tur (Ulus o dönemde CHP'ye bağlı bir gazete), diye Ankara ile bağlantımızı geciktirmezse..."
"Yani saat birde filan ?"
"Yaklaşık olarak, evet."
Hayretini gösterircesine başını salladı İsmet Paşa. Ülkeyi uzun yıllar yöneten İsmet Paşa, bir gazetecinin günlük yaşamını nereden bilsindi."


Geçmişimiz bugünümüze ışık tutar. Geçmişte yaşanılanları bilmek, bugünümüzü bilmek anlamak açısından önemlidir. CHP hatalarından ders alabilmiş olsaydı günümüz böyle şekillenir miydi acaba ?

17 Haziran 2013 Pazartesi

Ebstein Anomalisi Sunumu

19 - 21 Nisan 2013 tarihlerinde gerçekleşen, Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Bilimsel Araştırmalar Topluluğu (YÜTBAT) tarafından düzenlenen, Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi Kongresi'nde Konjenital Kalp Hastalıkları Oturumunda yaptığım, en iyi 3. sözlü sunum ödülü kazandığım sunum.



15 Haziran 2013 Cumartesi

Öğrenilmiş Çaresizlik

Hindistan'da filleri yetiştirmek için, onları küçükken kalın bir zincirle bir kazığa bağlarlar. Tabi bu yavru filin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi ya da kazığı söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, defalarca dener ama sonucunu değiştiremez, özgürlüğüne kavuşamaz.

Yıllar geçer fil kocaman olur. Bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir artık, ama fil asla böyle bir girişimde bulunmaz.

O özgür olamayacağına inanmıştır artık. Kırılamayan şey filin zinciri değil, inancıdır.

Can Yücel

Biliyorum suçluyum razıyım cezama
Çalmadım öldürmedim ama
Daha kötüsünü yaptım
Na'aptım biliyor musunuz reis bey
Tuttum insanları sevdim

Can Yücel

Bilge

Çok insan tanıdım
Hepsinin bir fikri vardı
Çok azı bilgi sahibiydi
Daha da azı gerçekten biliyordu

3 Haziran 2013 Pazartesi

Gençlik Hareketi

Gezi Parkı direnişiyle çok güzel bir kıvıkcım yakıldı; ancak bu direnişin bu isyanın amacına ulaşması için beyaz hükümetin devrilmesi gerekli. Şu andaki direniş iyi güzel ancak bu direnişin amacı ne ? Gezi Parkı olduğu gibi kalsın kararı çıkarsa bitecek mi direniş ? Yoksa bu direniş hükümetin faşist yöntemlerine mi ? Bu direnişin nedeni yıllardır yaşadığımız baskı zulüm. O zaman bu isyan bu direniş hükümetin devrilmesiyle sonlanacak. Peki bu son nasıl gelecek ? Sokakta polisle kavga ederek mi ?

Bu duruma düşmemizin en büyük nedeni alternatifsizlik.

AKP'nin politikalarını desteklemesem de somut olarak başarılı işlere imza attı. Çekirdekten yetişen, belediyecilik anlayışıyla kavrulmuş, halkın duymak istediklerini söyleyen, arkasında büyük bir ekonomik ve politik güç bulunduran bir yönetim kadrosuyla, toplumun kaos içinde olduğu bir dönemde gerçekçi projeleri, ezilenin fakirin yanında olacağı mesajıyla iktidara geldiler.

Ahmet Necdet Sezer döneminde her istediklerini yapamıyorlardı; ancak bu süreci de gayet iyi idare ettiler. Topluma köşkün, Anayasa Mahkemesinin, HSYK'nın, askerin kendilerini engellediği düşüncesini ellerindeki medya gücüyle entellektüel seviyesi düşük kitleye çok güzel empoze ettiler. Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi dolmasıyla oluşan ufak krizden de daha da güçlenerek çıktılar. Köşk artık onların olmuştu. Köşkü ele geçirince hükümetten bağımsız olan diğer devlet kurumlarının da düşmesi çok zor olmadı.

Yetmez ama evet ile geçilen referandum sürecinden de darbecileri yargılayacağız derken beyaz darbe yapıldı. Devleri tüm kurumları artık saflığın simgesi olan beyaz renkteydi. Bu beyazlığı durduracak, engelleyecek başka hiç bir renk olmayınca her şey daha kolay olmuştu. Astığım astık, kestiğim kesti dönemi başladı. Ülkedeki AKP aleyhine en ufak bir protestoda biber gazları, tazikli sular, gözaltılar, ölümler başladı. Bu baskıya artık daha fazla tahammül edemeyen halk için bir kıvılcım gerekliydi. O kıvılcım Taksim'de yandı.

 Taksim'den yayılan kıvılcım tüm Türkiye'ye yayıldı. Bu yangının sönmesi için bu hükümetin devrilmesi gerek; ancak yarın seçim olsa AKP gene %50'ye yakın bir oy oranıyla sandıktan 1. çıkacak. Bunun en büyük nedeni AKP'ye rakip bir parti olmaması.

Ana muhalefet partisi olan CHP ne doğru düzgün muhalefet yapabiliyor ne de iktidar partisi olabilecek ciddi bir söylem getirebiliyor. AKP karşıtlığı ve kendi tabanının desteğiyle %20lerde bir oy oranıyla sevgilisi AKP ile mutlu mesut geçinip gidiyor. 3. büyük parti olan MHP de kendi tabanı olan ülkücülerle barajı geçebilme derdinde kendi yağında kavruluyor. Kısacası Ankara'da hepsi mutlu mesut, medya önünde kavga edermiş gibi geçinip gidiyorlar. Böyle bir ortamda hükümet nasıl devrilebilir ? Bu enerji nasıl yeni bir yola yönlendirilebilir ?

Bu direniş ancak yeni bir partinin, yeni bir yolun açılmasıyla başarıya ulaşır. Bu parti toplumun her kesimini kapsayacak, halka hizmet edecek, barışçıl, uzlaştırıcı, gerçekçi projeleri olan, dış siyaseti başarıyla yönetebilecek bir parti olmalı. İktidara gelebilmek için gerçekçi projelerini halka detaylıca, nasıl gerçekleştireceklerini anlatarak, halkı bilinçlendirerek iktidara gelmeli. Halkımız zekidir bizim. 2 torba kömüre kanar gibi gözükse de onlara projelerimizi, fikirlerimizi, düşüncelerimizi onların anlayacakları şekilde anlatırsak halkımız bu zulme son verirken yanımızda olur.

Biz gençlerin ödevi bu sıcak günlerde birlik beraberlik içinde, tek amacımız ülkemizi korumak ve güzelleştirmek olmalı. Bunun içinde duyarlılığımızı koruyarak, çevreye ve bize sopa sallayanlara zarar vermeden, provakatörlere kanmadan, herhangi bir partinin bayrağı altında olmadan sokaklarda isyana devam etmek. Bir yandan da ülkeyi kalkındırabilecek çılgın projeler üretmek olmalı. Biz tıpçılar yapılabilecek sağlık reformlarını düşünmeli, inşaat mühendisleri ve mimarlar hangi bölgede nasıl bir yapılanma olcağını, iktisatçılar ekonomiyi, hukuk öğrencileri adaleti nasıl yerine getirebileceklerini düşünmeli Yapılacak bir gençlik kongresiyle bu projeler düzenlenip bir metin haline getirilmeli, çeşitli derneklerle görüş alış verişinde bulunup bir yol haritası çizilmeli.

Güzel ülkemizi ancak bu şekildeki bir gençlik hareketiyle aydınlığa kavuşur.

Bu Blogda Ara