Sayfalar

9 Aralık 2015 Çarşamba

Rakı Adabı


Rakı, buz gibi şişeden bardağa çevrile çevrile dökülür.
Böylece o nefis kokusu daha fazla yayılır.
Rakıya buz koymak önerilmez.
En uygunu rakıya sadece soğuk su koymaktır.
Kadehleri sadece tek sefer tokuşturmak bir rakı sofrası adabıdır.
Bu yemeğin en başında olur ve "hoş geldik" manası taşır.
Masaya yeni birisi katıldığında kadehler tekrar tokuşturulabilir.
Rakı içimini softadaki en kıdemli kişi başlatır. 
Büyükler başlamadan küçükler başlamaz.
Tek başına veya dertlenmek için içilmez,
içerken ciddi konular konuşulmaz.
Herkesle rakı sofrasına oturulmaz.
Rakının en önemli mezesi muhabettir.
Mezeler tadımlık, muhabbet doyumluktur.
Küçük yudumlarla, aheste aheste içilir.
Rakı sofrasının ana yemeği kuşkusuz balıktır.
Domates, yeşil biber ve defne yaprağıyla pişirilmiş
balık ızgara olursa tadına doyum olmaz.
Rakı softasında bağıra çağıra konuşulmaz.
Efendi ve sakin tavırlar içinde hareket etmek gerekir.
Rakı şişesinde son kalan rakı herkese eşit miktarda dağıtılır.
Sofradaki rakı kadehi hep aynı kalır, değişmez
Çünkü kadeh o gecenin tek şahididir. Dolar, boşalır, dolar...

VEFA ZAT'IN KALEMİNDEN

25 Ekim 2015 Pazar

Anlatalım


Hani ya leylaklar,  
Diyeceksiniz?  
Hani ya diyeceksiniz,  
Gelincikler bürünmüş,  
Metafizik?  
Kuşlarla,boşluklarla elenmiş,  
Kelime yağmuru;  
Hani ya diyeceksiniz?  


Al buyur:  
Bir mahallesinde yaşıyordum,  
Madrid’in:  
Çanlı,çalar saatli,ağaçlı.  
Kocaman,  
Meşin bir okyanus gibi,  
Uzaktan görünürdü Kastil’in  
Kuru çehresi.  
Çiçekler Evi’ydi,  
Evimin adı.  
Itırlar fışkırırdı,  
Köşe bucak.  
Güzel evdi bu  
Köpekleri,bebeleriyle.  
Raoul,hatırında mı?  
Ya senin,Raphael?  
Sen Federico,   
Hatırında mı?  
Sen,yer altında yatan,  
Hatırladın mı,  
Balkonlu evimi?  
Haziran güneşi hani,  
Çiçekler basardı ağzına,  
Orda... 


Kardeş,kardeş,  
Ateşli seslerden ibaretti,  
Her şey;  
Mallardaki tuzdan,  
Çırpınan ekmek yığınından,  
İbaretti her şey;  
Donuk bir hokka gibi duran,  
Heykeliyle;  
Arguülles’deki mahallemin,  
Çarşıları...  


Yağ akardı kaşıklara,  
Caddeleri doldururdu,  
El ayak sesleri,derin..  


Metreler, litreler,  
Kıvıl kıvıl hayat;  
İstif istif balık yığınları,  
Çatılar:  
Yorgun çan kulelerinin,  
Yüceldiği;  
Soğuk güneşle kaynaşan,  
Çatılar..  
Patateslerdeki,  
Narin ve taşkın fildişi beyazlık;  
Yumak yumak dalgası,  
Domateslerin:  
Tıngır mıngır,haydi denize...  
Bütün bunlar,  
Tutuşuyorlardı,  
Bir sabah;  
Közler,  
İnsanları dağlayarak,  
Topraktan çıktılar,  
Bir sabah;  
Nah bu anda ateş,  
Nah,bu anda barut,  
Bu anda kan.  
Bebekleri öldürmek için,  
Göğün yücesinden geldiler,  
Göğün:  
Uçakları, Magriplileriyle,  
Haydutlar;  
Yüzükleri, kurumlu avratlarıyla,  


Haydutlar;  
Kara keşişleri, dualarıyla,  
Haydutlar;  
Ve,  
Çocuk kanları,caddelerden,  
Aktı tıpış tıpış,  
Çocuksu çocuksu.  
Çakallar,  
Çakalların tiksineceği  
Çakallar!  


Taşlar,  
Dalar dikenlerin dişlerken  
Tu diyeceği taşlar!  
Engerekler,  
Engereklerin kin güdeceği  
Engerekler!  
Sizleri,  
Gurur ve bıçaklardan bir dalgayla,  
Boğmak için;  
Önünüzde gördüm İspanya’nın,  
Kıyamet kanını.  
Generaller,  
Gelin de,  
Yıkılmış evimi görün. 


Fotoğraf: Robert Capa

Görün,  

Yaralı İspanya’yı.  
Her göçük evden,  
Bir ateş metal çıkar ama,  
Çiçek yerine.  
Her yarasından,  
İspanya’nın;  
Doğar İspanya.  
Her ölmüş bebekten,  
Çıkar, bir mavzer:  
Gözleri de var,gözleri.  
Mermiler doğar,  
Her cürümden;  
Mermiler ki gün ola  
Kalbinizde yeri.  

Neden diyorsunuz şiirlerin,  
Söz açmaz, düşten yapraktan;  
Doğduğun yerin,  
Yüce volkanlarından?  
Gel de gör:  
Caddeler kan-revan.  
Gel de gör:  
Caddeler kan-revan.  
Gel de gör:  
Caddeler kan-revan. 


Pablo Neruda
Çeviri: Enver Gökçe

13 Eylül 2015 Pazar

10 Ağustos 2015 Pazartesi

28 Haziran 2015 Pazar

Dönüşüm - Die Verwandlung

Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.




Ailesinin yüklüce borçlu olduğu patronunun yanında pazarlamacılık yapmaktadır Gregor Samsa. Her gün sabah 4te kalkar, bir önceki geceden hazırladığı kumaşları yanına alarak saat 5te günün ilk treniyle yola çıkar. Haftalarca aylarca evinden uzak, otel odalarında kalarak; ailesinin, patronunun kendisinden beklediği işleri yapmaktadır. Her gün siparişlerini erkenden dükkana ulaştırır. Tüm kazancını ailesine yollamaktadır. Yalnızca küçük bir miktarı kendisine saklamaktadır. Bu ayırdığı parayla da kız kardeşi Grete'i hayalini kurduğu konservatuara gönderecektir.

29 Nisan 2015 Çarşamba

Mahur Beste

Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı


Koridorda bir pranga sesi çınladı. 


"Hadi eyvallah, allahaısmarladık"




Sıcak Çay Türlü Kahve

Geçen hafta İstanbul'daydım. Benim için keyifli bir tatildi hem de uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım. Kendi içsel yolculuğuma çıktım. İstanbul'un daracık eski sokaklarında kaybolurken kendi içime baktım. Uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımla görüştüm. Çocukluk hayallerimi hatırladım. O zamanlar fark ettim ki ben hayal kurmayı unutmuşum. Çocukken hayallerim vardı. Ben büyüdükçe her şeye o kadar somut o kadar görünen yüzlerine bakmışım. Uzun zamandır, içlerinde var olan gizli büyüye bakmamışım. Hayal kurmayı, bir şeyler hissetmeyi bırakmış; duygusuz, ruhsuz, sıradan, basit bir adam olup çıkmışım. Büyümek buysa ben büyümek istemiyorum. Yeniden çocuk olup, hayal kurmak, düşlemek, saf olmak, afacanca bir merakla bu ne bu ne diye sormak istiyorum.

Yıllar önce İstanbul'a gittiğimde kahvaltı sırasında çaya, kahvelere bakarak bir şiir yazmışım.

Sıcak çay
Türlü kahve
Gelmişler bir araya
Sohbet ediyorlar

Sohbet bitti
Kavga başladı
Misafir geldi
İkisini barıştırdı

Edebi olarak çok ahım şahım bir şiir değil. Yazım, dil kullanımım hala kötü bunları biliyorum; ancak bu şiirin bana hissettirdiklerini kelimelerle anlatmam mümkün değil. Bu şiir benim çocukluğum. Çocukluk hayallerim. Çocukluk duygularım. Umarım yeniden o eski masum çocuk gibi hayaller kurabilirim.


14 Nisan 2015 Salı

Ceviz Ağacı

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
burdak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda .
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl .
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Nazım Hikmet
1 Temmuz 1957, Balçik

8 Nisan 2015 Çarşamba

20

Sevgiler sürdürmeye gelmişim sandım.
İlgiler sürdürmeye gelmişim sandım.
Yalanlı, alçak, kara bir çağ geldi üstüme.
Ezildim, itildim, gelmişim sandım.

Özdemir Asaf

14 Aralık 1945

Hak aksi lanet, fena bastırdı kış...
Sen ve namuslu İstanbulum ne haldesiniz kim bilir ?
Kömürün var mı ?
Odun alabildin mi ?
Camların kıyısına gazete kaadı yapıştır.
Gece erkenden yatağa gir.
Evde de satılacak bir şey kalmamıştır.
Yarı aç, yarı tok üşümek :
                dünyada, memleketimizde ve şehrimizde
                                              bu işte de çoğunluk bizde...


Nazım Hikmet - Piraye'ye

1 Nisan 2015 Çarşamba

Telaş

Yaşamak değil
Beni bu telaş öldürecek

Özdemir Asaf

Einstein'ın Şoförü

Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein’a;

“Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum” 


demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş:

“Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar… O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş,ben de arka sırada seni dinlerim.”

Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferanslarda sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş.

Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp gülümsemiş:

“Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip” 


demiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein’ı işaret ederek şöyle devam etmiş:

“Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak.”

28 Mart 2015 Cumartesi

Sen Sağ Ben Selamet

Kurtarıcılar kurtara kurtara
Kurtardılar memleketi memleket olmaktan

Can Yücel

25 Mart 2015 Çarşamba

Sordum Sarı Çiğdeme

Sordum sarı çiğdeme
Sen nerede kışlarsın
Ne sorarsın hey dervis
Yer altında kışlarım

Sordum sarı çiğdeme
Yer altında ne yersin
Ne sorarsın hey derviş
Kudret lokması yerim

Sordum sarı çiğdeme
Senin benzin ne sarı
Ne sorarsın hey derviş
Hak korkusu çekerim

Sordum sarı çiğdeme
Anan baban var mıdır
Ne sorarsın hey derviş
Anam yer babam yağmur

Sordum sarı çiğdeme
Asacığı elinde
Hak kelamı dilinde
Çiğdemde dervişlik var

Pir Sultanım erlerle
Yüzü dolu nurlarla
Ak sakallı pirlerle
Çiğdemde dervişlik var


Pir Sultan Abdal




16 Şubat 2015 Pazartesi

Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini

Oysa herkes öldürür sevdiğini
Kulak verin bu dediklerime
Kimi bir bakışıyla yapar bunu
Kimi dalkavukça sözlerle
Korkaklar öpücük ile öldürür
Yürekliler kılıç darbeleriyle

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimi yaşlı iken
Şehvetli ellerle boğar kimi
Kimi altından ellerle
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur

Kimi yeterince sevmez
Kimi fazla sever
Kimi satar
Kimi de satın alır
Kimi gözyaşı döker öldürürken
Kimi kılı kıpırdamadan

Çünkü herkes öldürür sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez

Oscar Wilde

Bu güzel baladı rahmetli Tuncel Kurtiz'in sesinden dinleyelim



Bu Blogda Ara