03.07.2011
12'ye doğru uyandım gene. Dün gece fena yağmur yağdı. Hala da hafif hafif devam ediyor. Bugün merkeze doğru gideyim yavaştan.
Güzergahımı çizdim yola çıkıyorum...
2 saate yakın süren bir yürüyüşün sonunda şehir merkezine ulaştım. Çok güzel bir yerdi. Gene her yerde bir sürü park var. Hele bir tanesi, yanından yürüdüğüm, yürü yürü bitmiyordu. Yağmur yağdığı için o bölgeden pek keyif alamadım. Her yer çamurdu. Güneşli bir günde oraların içlerine doğru yürüycem. Parkın adı Borissovata Gardina'ymış
Vasil Levski Stadyumunu gördüm. Parkın içinde. Her yerde heykeller var. Eski binalar korunmuş. Şehir merkezi çok sevimli bir yerdi. Alexander Nevski Kilisesini gördüm. Daha heybetli bir yer bekliyordum ama değilmiş. Malesef içeride fotoğraf çekmeye izin verilmiyordu. Dışarıdan çektim ama bir kaç tane.
Oradan çıkınca haritaya bağlı kalmadan dolaştım bir yerlere gittim nereleri olduğunu bilmiyorum gerçi.
Karşıma bir tane McDonalds tabelası çıktı. Onu takip ettim. McDonaldsa geldim. Girişinde ünlü şehirlerin yönlerini gösteren pusulamsı bir heykel/tabela vardı. Çok sevimliydi. McDonalds'ta internet de varmış.
Uzun bir zaman sonra haber sitelerine baktım. Aziz Yıldırım tutuklanmış vay be. Koskoca Aziz Yıldırım içeriye düşmüş.
McDonaldsın orada bir tane üst geçti vardı. Herkes oraya çıkıyordu ben de merak ettim çıktım oraya. Ya arkadaş bir de ne göreyim merdivenlerin tam karşısında bir eleman almış hatunu kucağına çok ateşli bir şekilde yiyişiyolardı.
Aaa çok önemli bir şeyi anlatmayı unuttum. Kucağına almış yiyişiyolar deyince aklıma geldi. Kiliseden çıkıp biraz dolandıktan sonra bir parka çıktım gene. Burada da bir bankta hatun çocuğun kucağında yiyişiyolardı. Neyse önemli olan burası değil. Bu çiftten sonraki bankta da 2 tane yaşlı amca satranç oynuyorladı. Yanlarında da 2 3 kişi seyrediyordu. Çok tatlıydılar ya. Tavla oynayan amcaları görmekten sonra satranç oynayanlar bayaa garip geldi.
Parkta yürürken çok hoş bir klasik müzik sesi geliyordu. İlk başta bant yayını sandım - Türkiye'deki her parkta müzik yayınlansa ne güzel olurdu ya- Müzik canlıymış meğer. Küçük bir grup 3 keman 1 çello. Durdum bir süre onları dinledim. Bach'ın bir bestesini çalıyorlardı. Adını unuttum şimdi. Tenacious D'de de çalıyordu hatta. Telefona kaydettim ama miktofonu kapatmışım elimle heralde. Ses kötü çıkmış.
Bu kısmı unuttuğum için biraz atlıyorum gerçi de kusura bakmayın..
McDonalds'tan çıktım. Otobüse bindim. İlk defa otobüse bindim burada. Herkes biletlerini bir yere sıkıştırıp deliyordu. Bi tane adam bilet alıyordu. Bi baktım kolunda alçı var üzerinde de Türkçe birşeyler yazıyor. Çocuğa sordum ben bileti aldım şimdi napcam diye. Çocuk anlattı. Biraz sohbet ettik. Adı Nedim'miş. Telefon numarasını aldım. Buralarda yurtta kalıyomuş. Gezilecek görülecek yerleri anlattı.
İnternet kafenin orda indim otobüsten. Annem ve Burcu'yla konuştum, alışverişimi yaptım, geşdim odaya.
Odada bugün başıma gelmeyen kalmadı. İlk başta kapıyı açamadım. İndim aşağı adam anlamıyor bir şey. Sonra kenarda ayaküstü yiyişen bir çift vardı onlara söyledim. Kız kapıdaki adamla konuştu. Adam tekrar dene dedi. Çıktık çiftle beraber yukarıya. Kapı açıldı.
Duşa girdim bu seferde duşun suyu ileten kısmı düştü. Onu taktım zar zor. Kapının girişinde küçük hol gibi bi yer var orası sırılsıklam oldu.
Bu kadar yeter bugünlük, şimdi fotoğrafları bilgisayara atıp uyuyayım.
Şu anda Mustafa Sandal'ın bir şarkısı Bulgarça çalıyor. Hatırla beni şarkılarda nananana unutmayalım seni bu geceeee sözleri iyi salladım haa ama bunun gibi bişeydi işte.
Kilisede mum da diktim onu unutmadan yazayı. Dua ettim bi de Allah'ım sen sevdiklerima bana hepimize herkese doğru yolu göster, iyi insanlarla karşılaştır. Sağlık ve mutluluk dolgu güzel bir yaşam eyle yarabbim. Bir günahım var ise affet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder