20 sayfalık günlüğümü buraya geçirirken orada yaşadığım günler gözümün önüne geldi. Yazdıklarımı okuduğumda bazı şeyleri anlatmadığımı ya da üzerinde detaylı şekilde durmadığımı fark ettim. Bu yazıyı kısaca Bulgaristan'ı ve oradaki günlerimi özetlemek için yazıyorum. Para birimlerini karşılaştırma açısından 1 levayı 1.2 TL olarak düşünelim.
Bulgaristan ne Avrupalılaşmış ne de Türkiye gibi bir ülke. Rusların etkisinde kalmış bir yer. Binalar eski, restorasyon görmemiş. Kaldığım yurttaki yatak 1950 - 1960lı yıllarda ülkemizde kullanılan yaylı yataklardan. Teknoloji olarak da oldukça geriler. Cep telefonları, arabalar hep bizimkilerden eski model. İnternet oldukça zor bulunuyor.
Yemek kültürü olarak bir şey söyleyemeyeceğim muhtemelen Türk yemeklerine benzer bir lezzetleri vardır. Ne de olsa her iki ülkenin vatandaşı her iki ülkede de bolca bulunuyor.
Kendilerine özgü bir şey tanıma fırsatım olmadı malesef. Ya Avrupa/Amerika tarzı restoran-cafe-bar gördüm ya da dönerci-kebapçı-kahve gibi yerler.
Benim kaldığım bölge -öğrenci şehri- diskolar, kumarhaneler, barlardan zengin bir bölgeydi. Bunu takiben bölgede çok fazla Türk öğrencinin bulunması dolayısıyla da dönerci, kebapçı, simitçi gibi yerler vardı. Koskoca bölgede malesef 1 tane internet kafe vardı onun da saati 2 levaydı.
Oradaki otobüs ve toplu taşıma araçlarından bahsedeyim biraz. Burada haftalık/aylık bilet alınıyor. 1 haftalık bilet 15 leva, 1 aylık bilet 40 leva gibi bir şeydi. Tek biletler ise 1 leva. Otobüse bizdeki gibi önden binip bilet almak/göstermek gibi bir şey yok. Otobüse istediğin kapıdan biniyorsun, yerine geçip oturuyorsun. Biletin yoksa şöförden bilet alıp kenardaki yerlerde deliyorsun. Bir kontrol olursa biletini gösteriyorsun. Ben oradayken sadece bir kere kontrole denk geldi. Kontrolde biletsiz yakalanırsan 10 leva ceza ödüyorsun.
Hastanede 1 gün geçirdim sadece. Onda da Bulgarca konuşuluyordu, bana çeviri yapan bir asistan arkadaş vardı o da kendi hastalarını sunduktan sonra gitti hiç bir şey anlamamaya başladım. Baktım fazla faydası olmayacak, vizemi uzatmanın bir manası olmadığına karar verdim ve dönüş biletimi aldım.
Sofya'da en çok beğendiğim şey parkların, binaların hepsinin korunmuş olması. Şehir adeta bir park evler de bu parkın köşelerine dağılmış sanki. Her yerde ormanlık alanlar. Havası çok temiz. O parklarda yürüyüş yapmaktan aldığım zevki Türkiye'de hiç bir yerde bulamadım - Olympos daha zevkliydi ya nasıl unuttum orayı, gerçi orası ayrı bir bölge o yüzden Olympos'u Sofya'nın parklarıyla kıyaslamak hata olur -
Hastaneler bir bölgeye toplanmış farkları ne bilmiyorum açıkçası ama şehirde 20ye yakın hastane var, ki hastane başına düşen nüfus bakımından bizim şehirlerimizden çok daha üstünler. Emin olmamakla beraber onlar da üniversite hastanesi diye bir kavram olmayabilir. Benim staj yaptığım hastanede -diğer hastanelerden uzak bir yerdeydi- 3 tane stajyer kardiyoloji stajındaydılar. Diğer hastanelerde de gene bu şekilde öğrenciler varmış.
Orada tanıştığım diğer exchange öğrencilerine gelince. İlk Macarlarla tanıştım. Balazs ve Imre diğer 2 kızın adını hatırlamıyorum çok da anlamamıştım zaten. Diğer öğrencileri bulmaya çok meraklılardı, Elena'dan herkesin yurdunu ve oda numaralarını öğrenip teker teker odaları basarak Litvanyalı, İspanyol ve Fransızı buldular.
Onlarla bir gece beraber olduk. Macarlar birayı tokuşturmazlarmış. Bir zamanlar Macarların genareliyle Avusturyalıların generali kadeh tokuşturmuş ertesi gün tüm Macarlar kılıçtan geçirilmiş. Buna benzer bir hikayeleri vardı.
Alışverişten bahsetmedim hiç. Temel ihtiyaçlardan başlayayım azcık. Örneğin su. Aynı suyun her yerde fiyatı farklı. Bir büfede 0.80 leva iken yan tarafta 1.20 diğer yandaki marette ise 0.40 leva olabiliyordu. Sakız bile alsanız fiş kesiyolardı.
Vitoşka caddesi diye ünlü bir çarşıları vardı. Oraya gittim. Hiç de anlattıkları gibi bir yer çıkmadı karşıma. Çirkin bir sokakta bi iki güzel mağaza var onun dışında hiç bir şey. NineWest, Zara orada gördüğüm mağazalardan.
Bir de Sofia City Centre diye bir AVMleri vardı. Sofya'nın en büyük AVMsi bizim burdaki küçücük AVMler gibi. Converse, Adidas, Altınbaş da burada bulunan markalardan. Fiyatları hemen hemen Türkiye'yle aynı.
Alkollü içeceklerin fiyatları ülkemize göre oldukça uygundu.
Oldukça heyecanlı ve keyifli 1 hafta geçirip döndüm Türkiye'ye benim için unutulmaz bir macera oldu. Acısıyla tatlısıyla her şeyiyle çok güzeldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder